Salı, Şubat 23, 2010

Ortaköy Macerası

Babi'ye hoşçakal dedikden sonra deniz havası alıp aklımızı dağıtmanın iyi olacağını düşünüp Ortaköy'e gittik. Ufak bir ayrıntıyı göz ardı etmiştim. Yağmur yağmış ve çizmelerin yanımızda değildi. Arabadan inmeden pazarlık yaptım, ıslanırsak eve döneceğimizi çok açık anlattığımı sanıyordum.

Fakat seni de anlıyorum, bütün suç suyun bu kadar eğlenceli olması. Tabir yerinde ise kedinin ciğere baktığı gibi denize bakıp iç geçirdin. Uzakdan uzakdan sevgi gösterisinin kısa olacağını tahmin etmeliydim. Bir anda ne olduğunu anlayamadan su birikintilerinin üzerinde olanca hızınla koşmaya başladın. Denizin dalgalı olması senin mutluluğuna katmer oldu. Bir anda deniz taşıp ayaklarını ıslattıkça mutluluğun zirve yaptı. Denize girmeye bile karar verdin. Denize girme çabalarının ciddiliğini anlayınca Ortaköy Meydanı'nın eğlencesi olduk. Seni zorla kucağıma alıp arabaya giderken çığlık kabiliyetinin ne kadar başarı ile geliştiğini anlamış oldum.

İnsanların ayıplamaları, abuk sabuk sesli yorumları sinirlerimi gergin lastik kıvamına getirdi getirmesinede, yanımda sen olunca iç sesim sinirlerime hakim olmam gerektiğini tekrarlayıp durdu.

Özlü yorumlar
"Şuraya bak çocuk beline kadar ıslanmış."
"Allah allah bu kış günü olacak işmi bu"
"Cık cık cık, sonra çocuklar neden hasta oluyor"